“Kadınlığım çocukluğumdan önce başladı…
Bir şiir yazmıştım böyle başlıyordu, sanırım beni en iyi anlatan cümle bu.
Buraya hikayemi kendimle de paylaşmak için yazıyorum. Sorumsuz bir babanın ve beni yetiştirirken tek gayesi mutlu olmam olan bir annenin kızıyım. Size anlatacağım hikayedeki tek şansım annem. Babam bizi ben 7 yaşındayken terk etmişti, hem de bir sürü borçla. Yurtdışına gitti ve bir daha dönmedi.
Biz de dedemlere yerleştik. 4 yaşından beri aldığım resim ve heykel eğitimine borçlardan dolayı ara vermek zorunda kalmıştım. Annem hayatında ilk defa işe girmişti. Çok zor şartlarda hayatta kalmaya çalışıyorduk. Çok başarılı bir öğrenciydim ama ders çalışmaktan hiç hoşlanmazdım. Yapmak istediğim şeyin resim çizmek olduğunu biliyordum.
13 yaşında bir yarışmaya katıldım ve Türkiye birincisi oldum. Annem ödül törenine gidebilmem için arkadaşlarından borç almıştı. Bakın buraya kadar babasızlık, parasızlık, küçük yaşta omuzlara binen tonla yük var ama keşke burada kalsaydı.
13 yaşındayken tecavüze uğradım. İki sene susmuştum, şimdi bağıra bağıra söylemek istiyorum. 15 yaşındayken annem biriyle evlendi. Başlarda çok sevdiğim adam bir süre sonra bana dokunmaya başladı. Yıllarca devam etti. Anneme söylemiştim ama inanmamıştı. Belki de inanmak gibi bir seçeneği yoktu, maddi zorluklar yaşıyorduk.
18 yaşındayken birine aşık oldum. Başka bir şehirde yaşıyordu. Sürekli yanına gidip geliyordum. Bu arada 11 kere Türkiye derecesi aldım. Başka atölyelerde ders vere vere kendi atölyemi kurdum. İlk defa bir erkeğe güveniyordum. Bütün hayatımı onun için değiştirmeyi kabul etmiştim.
Hamile kaldım. Her şey yolunda derken yeni bir olay. Benden tiksindiğini, beni hiç sevmediğini, çocuğu derhal aldırmazsam beni öldüreceğini söyledi. Aldırdım. Sanırım hayatımda yaşadığım en zor şeydi. İlişkimiz bitti tabi, ben yine bir mücadele içindeyim hayata karşı. Günde 20 saat çalışıyorum, çalışınca her şeyi unutuyorum çünkü.
19 yaşındaydım. Beni büyüten adam, hayatımın en güçlü karakteri… Dedemi öldürdüler. Hemen bir ay öncesinde ikinci atölyeyi açmıştım. Dedemi atlatamadan, anneannemin kanser olduğunu öğrendik. Yanında ben kalıyordum, işi gücü bırakmıştım. Her gün bugün kesin son günümüz diye düşünerek geçiyordu. Gözümün önünde eriyordu.
Bu sıralarda yanımda hissettiğim iki kişi… Biri en yakın arkadaşım, diğeri erkek arkadaşım. Hayatımda oldukları için çok şanslı olduğumu düşündüğüm iki insan. Beraberlermiş… Son günlerim anneanneme bakmakla ve üçüncü atölyenin hazırlıklarını yapmakla geçiyor.
20 yaşındayım. Belki buraya yazamayacağım, anlatsam daha çok uzun sürecek bir sürü şey yaşadım. Bütün bunlar olurken kendimden bile kaçabileceğim bir işim vardı. Yapmaktan keyif aldığınız şeyi bulursanız bütün zorluklarla başa çıkarsınız.
Başta bahsettiğim şiirle bitirmek isterim. Kadınlığım, çocukluğumdan önce başladı. Bilmiyordum yol neresi, varacağım yer neresi. Bu sahranın her yerine kanat germiş ıssızlıklar. Bilmiyordum… Ufuklardan yıldız doğmazmış semama. Bilmiyordum. Çocukluğum, göğüs gerdiğim dağların arkasında kalmış. Burası fırtınalarla kaplıymış, Bilmiyordum… Bütün şiirlerim ağlamaktan harap olmuş. Şiirler ağlarmış, Sevişenler de ağlarmış… Büyümek, Öfkeli yağmurlar altında ıslanmaktan utanmakmış. Çocukken ağlarmış herkes. Küçük bir fidanken, Eğilmek bile ayıpmış. Kadınlığım, çocukluğumdan önce başladı. Henüz gonca değilken, solmak mümkünmüş. Aşk solarmış, şiirler solarmış. Sevişenler de ağlarmış, Bilmiyordum…”