Bazen ayaklarınızın kalbinizden ayrı hareket ettiğini hissedersiniz. Ya şimdi anlatacaklarımın böyle bir hikaye. Beni bazen iyi ki de dinlemeyen ve ordan oraya götüren ayaklarımın gözünden..
Mesleğimde 12.yılıma girdim bugun, dışarıda algısı, şu üniformalı kadınların ve şapkalı erkeklerin çekici oldugu çok gezen mesleklerden benimki.
Daha yeni oldugum her yere neredeyse ilk defa gittiğim yıllar ve ben gözleri ağlamaktan şiş Katmandu’ya gitmek için bavulumu hazırlıyorum. Üstüme yorganı çekip yatasım var ama görev buna izin vermiyor. Hava durumuna göre yazlık bir kaç sey koyup bavulumu kapatıyorum. İlk defa gördüğüm insanlarla o günki uçuşumuzu yapmak için tanışıp 7buçuk saat sonra Nepal’e iniyoruz.
Nepal dünyanın en yoksul ülkelerinden biri, şu ana kadar hakkında sahip olduğum tek bilgi bu. Durun bir dakika gezi rehberi gibi anlatmayacağım tabiki, hemen mistik kısma geciyorum. 2 arkadasımla birlikte bir taksi ayarlıyoruz ve adamın 1 ayda kazanacağı miktarı 1 gün için teklif ediyoruz, tüm gün bize ulaşım saglamasını rica edip anlaşıyoruz. Ve karşımızda dünyanın en güler yüzlü insanları. Everestin eteğinde Bodnath Tapınağı/ Budanın Gözü’nün üstümüzde olduğu şehirde tüm karmaşaya rağmen herkes saygılı ve güler yüzlü.
Bir ölünün yakılmasına şahitlik ederken, insan külünün tüm şehrin üzerine yağması, bir yandan rengarenk kutsal çiçeklerin etrafa saçılmasına bakarken, 3buçuk yıllık ilişkimde iftiraya uğrayıp kötü bir ayrılık yaşamam ve onun başkasıyla evlenmesi, benim hayata devam edemeyecek kadar güçsüz hissedişim tüm bedenimde çınlıyor.
Ve bir anda kalplere, dünyaya, insanlığa ve kendi hayatıma bakışım tamamen değişiyor. Adeta bir film karesindeyim. Küçük dünyamda onun verdiği kadar sevgiyle mutlu olup aldığı gün dünyamın yıkılması anlamını yitiriyor. Gözlerimi açıyorum ve inancıma tutunup büyüyorum. Biz kadınlar bazen onun sevgisinde boğulup her seyi kaçırıyoruz, o küçük dünyada yaşayıp küçülüyoruz. Minnet edilen bir şey olmamalı sevilmek.
Kucağında maymunu seven küçük çocuk, henüz babasının ayakları yanarken tamamının kül olmasını bekleyen evladı, aynı nehirde bebeğini yıkayan anne, kutsal çiçekleri alnımıza yapıştıran dede, bize tatlı yoğurt ikram ettiğinde korkup yemediğim için utandığım taksicinin merhameti, sevgisi beni iyileştirdi.
Dönüşte 36 bin feetten baktığım Everest dağının karlı zirvesi, yaralarımı soğutan örtüydü adeta. Güçlüydüm, yenilenmiştim. Yeterki iyileşmek isteyin, kendini sevmekle tekrar keşfetmekle yeniden başlayın, çünkü o zaman ayaklarınızın götürdüğü yol hep güzel kapılara açılıyor.