Annemle babam ben 15 yaşlarındayken boşanmışlardı. Bu o sıralar anlam veremediğim fakat sonrasında beni ben yapan en değerli deneyimlerden olacaktı… O zamanlar da toplum normlarının dışında düşünen, özgür ruhlu ve asi bir karakterim vardı. Fikirlerim daima dünyayı değiştime ve daha iyi bir yer haline getirme üzerineydi. Kendimi Martı kitabındaki Jonathan’a çok benzetirim. Fakat kim olduğumu bulmamı sağlayan asıl hikaye, annemi yumurtalık kanserinden kaybetmemizle başladı. Bana “Seni var eden şey, beni öldürüyor.
Buna rağmen sana sahip olduğum için mutluyum.” sözünü hiçbir zaman unutmam. Bu yaşam ve ölüm birlikteliğiydi, yin ve yang gibi… O sıralar çeşitli denklikler ve mucizelerle karşılaşmaya başlamıştım. Evrenden çeşitli işaretler alıyordum. Bunun o dönem bana hediye edilen “Ruhsal Rönasans” kitabını okumamla da ilgisi vardı. Orada ilk kez spiritüel dünyanın içinde kendimi bulmuştum. Ve hayata karşı bakış açım değişmeye başlıyor, enerji dilinden görmeye ve konuşmaya başlıyordum…
“Hayatta insanların sana inanması harika bir güçtür. Fakat asıl güç kimsenin sana inanmasına ihtiyacın kalmadığında başlar.” İşte bu benim sözüm. Her yıkılışta, kendimi yeniden inşa ettiğim için. Şu an bir Yaşam Koçu, Motivasyon Konuşmacısı ve yazarım. İnsanlara ışık olma serüvenim her acının insana kattığı o eşsiz deneyimi keşfetmem ve kendi ışığımı bulmamla başladı…