Bazı insanlar detayları görür,bazıları ise detaylı hisseder.✨
İşte bu detaylı hislere sahip azınlık kişiler yaşamları boyunca sadece kendi acılarını değil,başkalarının acılarını da yoğun bir empatiyle sahiplenirler.Öyle ki her şeyi hissetmek,anlamak,farketmek artık zulüm haline gelir.İnsanı depresifleştirir.Çünkü yaşamın içinde bir çok acı mevcuttur.Duyguları hiçe sayan,üstünkörü yaşayan,onca insan…
Bu insanların kendilerine uygun olmayan partnerleri olduğunda yaşanılan “hassasiyet” katlanarak devam eder.
En hassas yanımız ilişkimizdir.İlişkimizde anlaşılmak,tatmin olmak isteriz.Hassas kişilikler ellerinden geldiğince ilişkide empatik olmayı başarsalar da partnerlerinin yüzeysel tavırları karşısında kendilerini yaralanmış hissederler.
Bazen ise bu tür deneyimlere sahip olduklarından ve anlaşılmaya dair ümitleri artık kalmadığından kendilerini dış dünyaya kapatarak koruma kalkanı oluştururlar.Ancak ilişki zırhlarla,koruma kalkanlarıyla yaşanmaz.Tıpkı hayatla olduğu gibi ilişkiyle de kendi benliğin doğrultusunda savaşman gerekir.Bu savaş kişinin hayatın zorluklarıyla baş edebilme eşiğidir aslında.Acılara karşı bir seviyeye kadar ruhsal esneklik oluşturmak gerekir.Bu esneklik bizi depresyon gibi ruh sağlığı bozukluklarından korur.Daha kırılmaz,daha şeffaf ve dayanıklı kılar.Aşırı hassas kişiliklerin bu esnekliğe erişebilmesi,yaşamla uyumlu halde kendini harmanlayabilmesi için öncelikle iç görü sahibi olması gerekir.Kendi tanımak ve kabul etmek bu yolda en büyük adımdır.Sonrasında duygularını yaşamak için kişinin kendine izin vermesi gerekir.Hassasiyeti bastırmak yapılacak en son şeydir.En çok hangi durumlara,kişilere ve olaylara reaksiyon gösterdiğini de gözlemlemesi gerekir.Kişinin zihnindeki bilişsel çarpıtmaları,kişiselleştirmeleri,meli-malı cümlelerini ayrıştırmak gerekir.
Sorumlu olduklarımızı gerçekçi şekilde değerlendirerek,kendimizi sorgulayarak,kendi formumuzu daha esnek hala getirebiliriz.Ve biliriz ki,evrende kontrolümüz altında olan çok az şey vardır.Yaşadığımız ve bize yaşatılan tüm kötülüklerin sorumlusu daima “kendimiz”olamayız.Kalbimizi kıranların zalimliğini konuşmadan önce,onlara bu yetkiyi veren biziz.İşte bu nokta bizim kendimize ait sorumluluğumuz.
Bir başkasını haddinden fazla anladığımızda,önemsediğimizde,düşündüğümüzde,zamanla kendimizi anlayamaz,değerlendiremez hale geliriz. Ki bu da kendimize yapacağımız en büyük haksızlık olur.
Bu konuya dair Dostoyevski şöyle diyor “Size yemin ederim ki, gereğinden fazla anlamak bir hastalıktır, gerçek bir hastalık.” Pessao ise şöyle ekliyor; “En çok anlamak yoruyor bizi.” İnsan, her şeyi anlamaya çalışmanın yok ettiği o şeydir…